4.Mevlâna’da Ses Kavramı

Mevlâna’nın hayatında müziğin çok etkin bir yeri vardır. Phythagoras gibi Mevlana’da bir gün Konya sokaklarında gezerken yolu kuyumcular çarşısına düşer. Şeyh Selahaddin’in ise bu çarşıda bir dükkânı vardır. İçerde altın dövmekte olan Şeyh Selahaddin ve çıraklarının çekiç darbelerinden çıkan seslerini duyan Mevlâna, o hoş seslerin uyumuyla kendinden geçer ve coşkunluk hali ile sema etmeye başlar. Onu gören müridleri de ona iştirak ederler. Sema esnasında ağzından şu gazel dökülür: “Bu kuyumcu dükkanında bir hazine göründü. Bu ne hoş suret ne hoş mana, ne güzellik, ne güzellik. Mevlana’ya ulaşan bu ses dalgaları fiziksel etkisinden çok metafiziksel anlamda Tanrı’yı hatırlatan bir yol olarak ruhunda tezahür etmiştir. Mevlâna’nın Mesnevi’sinde ses ile ilgili birçok görüşüne rastlamak mümkündür ve esere başlarken öncelikle sufizm için önem arz eden ney enstrümanıyla ilgili sözlerine şöyle başlamaktadır: Duy şikâyet etmede her an bu ney/Anlatır hep ayrılıklardan bu ney/Der ki feryadım kamışlıktan/Duysa her kim, gözlerinden kan gelir. Mevlânâ, sesin ortaya çıkışı ile ilgili düşüncelerini ise şu şekilde belirtmektedir: “Cennetin rûhânî tesiri ile bütün kötü ve çirkin sesler latif olur. Biz, hepimiz Âdemin cüz’leriydik. Cennette o nağmeleri dinledik, duyduk. Gerçi suyla toprak, bize bir şüphe verdi ama yine o nağmeleri birazcık hatırlıyoruz”. Tanrı, ortada ne Big Bang ne de başka bir şey varken, tüm insanların ruhlarını bezm-i elest denilen ruhlar aleminde toplamıştır. Çünkü ahirette Tanrı’ya inanmayan insanların, yoldan çıkmış bir toplumun içine doğduklarını söyleyerek yaptıklarından mesul tutulmayı istemeleri üzerine, hatırlatma amaçlı Kuran’da şu ayetler yer almaktadır: “Hani Rabbin Ademoğullarının nesillerinden soylarını almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye sormuştu. Onlar da ‘Evet şahitlik ederiz ki sen bizim Rabbimizsin’ demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü ‘Bizim bundan haberimiz yoktu’ dememeniz içindir” (Araf suresi 172). Bu ayete misak (antlaşma) ayeti de denmektedir. Sesin anlamı için bu ayete vurgu yapan Mevlâna: “İnsanlar ne zaman güzel bir ses duysalar o ezeldeki hitabın lezzetini hatırlarlar” yorumuyla konuyu zirveye ulaştırmaktadır. Ruhların duyduğu, Tanrı’nın bizzat sesi olduğundan bu dünyadaki her güzel ses ruha O’nu çağrıştırır. Çünkü evrendeki her ses Tanrı’dan bir parçadır. Bunu unutmuş olan insan anemnesis ile uyanır. Ruhun bu anıyı hatırlamasına neden olan şey ise Mevlâna için güzel sestir. Mesnevi’sinde bu konuyu şu şekilde dile getirir: “İşte bu yüzden güzel sesi dinlemek aşıklara gıdadır çünkü güzel ses dinlemede kalb huzuru ve Tanrıyla birleşme zevki vardır. Adamın içindeki hayaller kuvvetlenir, hatta hayaller, o güzel sesten, o güzel nağmeden suretlere bürünür. Suya ceviz atanın ateşi nasıl kuvvetlendiyse aşk ateşi de güzel seslerle kuvvet bulur”. İslam düşüncesine göre her şey aslına rücu eder. Nasıl ki insan topraktan yaratılmıştır ve acıktığı zaman aslına dönmek isterse, ruhta o kesintisiz ruha gitmek ister. Beden aslını alamadığında açlık hissiyle başı döner, kendini kötü hisseder ve halsiz düşer. Ama aslını aldığında yani topraktan çıkan meyve sebze yediğinde ya da topraktan yaratılmış olan hayvan tükettiğinde asıl olduğu şeye intikal eder ve aldığı haz ile doygunluk hissine erer. Ruhta bedene kapatılmış olsa bile aslına gitmeyi diler. İnsan duyduğu güzel sesler karşısında bu ilahi sesi hatırlar ve Mevlana’nın ruhunda olduğu gibi o sese gitmeyi ister. Çünkü ruhun da aslı Tanrı’dır. Bu yaklaşımı en iyi anlatan enstrüman ise Mevlâna için neydir. Mevlâna eserlerinde sese vermiş olduğu anlam ve yaklaşımlarla tasavvuf felsefesini derinden etkilemiştir. O, sesin dış kaynaktan ortaya çıkan bir enerji olduğundan bahsetse de içsel olarak ortaya çıkan bir enerji olduğunu da belirtmiştir. Mesnevi’sinde çalgıcılık yaparak geçinen yaşlı bir adamla Hz. Ömer arasında geçen bir hikâyeden bahsetmektedir. Bu adam çok yaşlanmıştır ve geçinemez duruma gelmiştir. Tanrı’dan rızkını istemek adına çalgısıyla ona nağmeler çalmış, ağlamış ve vaktini boşa harcadığı için tövbeler etmiştir. Hz. Ömer’e ise o sırada bir uyku gelmiştir ve konunun devamı şöyledir: “Bu mutat bir şey değildi. Bu uyku gayb aleminden geldi. Sebepsiz olamaz diye taaccüpte kaldı. Başını koydu uyudu. Rüyasında Hak tarafından bir ses geldi, bu sesi ruhu duydu. O ses öyle bir sesti ki her nağmenin sesin aslıdır. Asıl ses odur, o sesten başka sesler aksi sedadır. Türk, Kürt, Zenci, Acem, Arap bütün milletler kulağa, dudağa muhtaç olmadan bu sesi anlamışlardır. Hatta Türk, Acem ve Zenci şöyle dursun… o sesi dağlar, taşlar bile işitmiştir. Her demde Tanrı’dan “Elestü” sesi gelir, cevherlerle arazlarda o sesten var olmaktadırlar. Mevlâna sesi hem içsel hem dışsal olarak, bu dünyada anlam arayan insanı Tanrı’ya götüren bir yol olarak görürken, arzularına kapılmış kişinin de dünyevi zevklere ulaşacağı bir araç olarak görmektedir. “Seni yücelere yükseklere çeken her sesi yücelerden gelen ses olarak bil. Sana hırs veren nefsani duygunu artıran sesi de insanı yaralayan kurt sesi bil”. Mevlana’dan önce yaşamış olan Sokrates’in de zaman zaman içsel bir ses ile kendisine geldiği Nietzsche tarafında şöyle belirtilmektedir: “Bize, Sokrates’in varlığında, “Sokrates’in daimonu” (Das Damonium des Sokrates) olarak nitelenen olağanüstü olayı çözümleyecek bir anahtar veriliyor. Sokrates, dev anlayışının sallantıda kaldığı özel durumlarda dışa vuran Tanrısal bir ses aracılığıyla, yine böyle yaşantılar içinde sağlam bir dayanak bulmuştur. Bu ses, her geldiğinde, onu uyarıyordu. Bu içgüdüye özgü bilgelik, büsbütün kuraldışı bir yapıda, burada şurada bilinçli bilgiyi önlemek için karşısına dikilirdi. Bütün üretici kişilerde, içgüdü yaratıcı[1]düzenleyici güç ise de bilinç eleştirel ve engelleyici davranışını sürdürür. Sokrates’te içgüdü eleştirici, bilinç ise yaratıcı-gerçek bir önleyici güç niteliğinde (per defectum) bulunur. Müzik konusuna ciddi önem veren Platon’un da ses ile ilgili düşünceleri Mevlâna ile paralellik göstermektedir.

Yorum bırakın

Ben Berkan Kutlu

Her yaratılmış olanda içkin olan ses ve müziği açığa çıkarma amacındaki bloğumda, kutsal metinler önderliğinde tarih boyunca felsefeyle yaşamış düşünürlerin müzik ile olan görüşlerine yer vererek, ses ve müziğin önemini anlamak ve anlatmak en önemli amacımdır. Evrenin var oluşundan yok oluşuna kadar sesin ne derece önemli bir yere sahip olduğuna gelin hep birlikte bakalım. (Konuları anlayabilmeniz için lütfen numara sırasına göre okuyunuz)

Let’s connect

WordPress.com’da Blog Oluşturun.