1.Big Bang ve Sesin Varoluşu

Big Bang teorisinden kısaca bahsetmek gerekirse bu teori, Belçikalı bilim adamı ve rahip Georges Lemaitre ile Rus bilim adamı Alexander Friedmann tarafından 1920’lerde ortaya atılmıştır. Lemaitre, Big Bang’i önceleyen ilk atom hipotezini ortaya atan kişidir. Friedmann da ilk Big Bang modelini yapan kişidir. Atom hipotezine göre, evrenin bir atomun içinden dağılarak yayılım gösterdiği düşüncesi daha sonra Big Bang olarak isimlendirilmiştir. Lemaitre bu hipotezini Einstein’ın Genel Görelilik Teoreminden faydalanarak hazırlamıştır ve evrenin genişleyerek büyüdüğünü söylemiştir. Einstein, Lemaitre’nin vermiş olduğu bir konferanstan sonra onu ayakta alkışlamış ve teori için “Bugüne kadar dinlediğim en ilginç ve tatmin edici açıklama” demiştir. Lemaitre’nin rahip olmasından dolayı Tevrat’tan yola çıkarak böyle bir teoriyi geliştirip zenginleştirdiğini düşünenlerde vardır. Tevrat’ın Tekvin bölümünün 1. Bab’ında şunlar yer almaktadır: “Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı ve Allah’ın ruhu suların yüzü üzerinde hareket ediyordu” (Tevrat, 2019: 5). Günümüze kadar gelen ve devam etmekte olan çalışmalar Big Bang’i anlayabilmemiz için çok çeşitli çalışma alanlarına sahiptir. Patlamayla madde (nötron, proton, elektron) ve ışık (foton) açığa çıkarak saçılmıştır. Bu ilk ışımaya 1964 yılında yapılan keşif sonucu ulaşılmış ve adına kozmik mikrodalga arka alan ışıması ismi verilmiştir. Evreni doldurduğu düşünülen bu ışımanın frekansı 160,2 GHz olarak ölçülmüş ve dalga boyu 1,9 mm olarak belirlenmiştir. COBE ve WMAP sondalarının yaptığı ölçümler sonucu kanıtlanmış ve bu ışımanın büyük patlamadan gelen elektromanyetik dalga olduğu kabul edilmiştir. Patlamadan sonra yüksek bir sıcaklıktan soğumaya geçen evren bazı parçacıkların bozunmasını ve bazılarının da birleşerek moleküller oluşturmasını sağlamıştır. Madde bazı noktalarda toplanmış ve kara maddeyle etkileşime girerek yıldızları ve gezegenleri oluşturmaya başlamıştır. Bazı büyük yıldızların da patlaması sonucu kara delikler ortaya çıkmış ve bugün ki bazı galaksilerin temel merkezlerini oluşturmuşlardır. İçinde bulunduğumuz samanyolu galaksisi de çekirdek merkezinde bir kara deliğin olduğu düşünülen sarmal bir yapıdır. Bu yayılımın keşfiyle birlikte bilim, evrenin sürekli olarak genişlediğini de söylemektedir. Zariyat suresi 47. ayette ise bu genişlemeye dikkat çekilerek şöyle denilmektedir: “Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz genişletmekteyiz”. Evrenin genişlediğinin kabul edilmesine katkı sağlayan şey, kozmik mikrodalga arka plan ışınımı ile henüz ne olduğu tam olarak bilinmeyen karanlık enerjinin galaksileri hızla birbirinden uzaklaştırmasıdır. Enbiya suresi 30. ayete tekrar bakacak olursak ‘biz onları ayırdık’ denilmektedir. Bu ayırma işleminin nasıl olduğunu az da olsa anlayabilmek için kutsal metinlere bakmakta faydalar vardır. Tanrı, bu durumu Kuran-ı Kerim’de şu şekilde bildirir: “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak Ol demektir. O da hemen oluverir” (Yasin suresi 82. ayet), bir başka ayette: “Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece Ol der o da oluverir” (Mu’min suresi 68. ayet), yine Bakara suresi 117. ayette ise: “O, göklerin ve arzın eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece Ol der, o da hemen oluverir” denilmektedir. Vahdet-i Vücud öğretisini teorikleştiren Muhyiddin İbnü’l Arabi ise Bakara suresi 117. ayetin tefsirini şu şekilde yapmaktadır: “Bir şeyi dilediğinde yani var olmasına hükmettiğinde ona sadece ol der, o da hemen oluverir. O’nun iradesi taalluk etmedikçe hiçbir şey olamaz. İradesi bir şeye taalluk ettiğinde araya zaman aralığı
girmeden olur. Bu irade O’nun sözüdür. Yoksa ortada ne bir söz olurdu ne de bir ses”. Bir şeye karar verdiğinde lafzı Big Bang hikayesinin aslında en temelidir. Her şeyin temeli. Evrenin, insanın, suyun, sesin kısacası her şeyin. Tanrı karar vermiş ve seslenmiştir, evren Big Bang ile varlığa gelmiştir. Tanrı’nın karşısında hitabını anlayabilecek herhangi bir muhatabın olmaması durumda ol sesiyle seslenmesi akıl dışıdır. Bu yüzden önce suretleri yaratmıştır. Ardından soyut alem (idealar) denilen yarattığı suretlerine bu şekilde bir emirle varlık isnat etmiştir. Yani yer ve gökler ve bunların içerisinde olan her şey birbiriyle bitişik bir haldeyken Tanrı onları ayırmıştır. Belli zaman devirlerinde bugünkü şeklini almasını sağlamıştır. Ses ise Tanrı’nın irade sıfatının içinde ki bir türdür, bir enerjidir ve ilk olarak Tanrı’dan varlığa gelmiştir. Mikro kozmos ve makro kozmos olarak evrende ki var olan tüm şeylerde kendisini göstermektedir. Yuhanna İncilinde ki ilk ayet şöyledir: “Başlangıçta söz vardı ve söz Tanrı ile beraberdi ve Tanrı sözdü”. Kutsal metinlerin verdiği bilgiler ve ilerlemeye devam eden bilimin ışığında Big Bang teorisi ortaya atılmıştır. Tanrı öncelik olarak iradesiyle evreni yaratmaya karar vermiş ve ilk seslenişle bir ses enerjisi açığa çıkarmıştır. O yarattıklarını suretlere bölmüş ve sesiyle onlara varlık kazandırmıştır. Ol hitabı Tanrı’nın seslenişidir. Bu özel bir frekanstır ve Tanrı’nın irade sıfatının bir tezahürüdür. Ses, bu yüzden Tanrı ve insan arasındaki köprüdür. Nitekim bu varoluştan vücuda gelmiş her şey ses çıkarma ya da sesin kaynağı olma durumuna geçmiştir. Yarattıklarının kendi lisanlarıyla onu andığını belirttiği İsra suresi 44. ayette: “Yedi gök, yer ve bunların arasında bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız” ifadeleriyle bu duruma işaret edilmektedir. Yine Hâdid suresi 1. ayette şu ifadeler yer almaktadır: “Göklerde ve yerde bulunanlar Allah’ı tesbih etmektedir”. Burada önemli başka bir husus daha vardır. Bu ayete göre yaratılan her şey aslında canlıdır ve anlaşılacağı üzere evrende cansız diye bir kavram yoktur. Panbiolizm (Tümcanlıcılık) diye adlandırılan bu düşünce biçimini Muhyiddin İbnü’l Arabi ve Mevlâna gibi düşünürlerde bulabilmek mümkündür. Bu düşünürlere göre Tanrı’nın Hayy sıfatının tecellisi olarak evrende var olan her şey onun gibi canlıdır. Bundan dolayı bu düşünürler doğada organik ve inorganik ayrımı yapmamaktadır. Örneğin; doğada bulunan taşlar ile ilgili Bakara suresi 74. ayette ise şu ifadeler yer alır: “Sonra, bütün bunların ardından kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hatta taştan da katılaştı. Çünkü öyle taşlar vardır, bağrından nehirler çağlar. Öyleleri var ki, yarılır da aralarından sular akar. Öyleleri de var ki, Allah korkusundan parçalanıp aşağılara yuvarlanır. Allah ise sizin yaptıklarınızdan asla habersiz değildir.” Allah korkusundan parçalanmak demek, taşın Tanrı’nın bilincinde olması demek değil midir? Yani şuurlu bir şekilde Tanrı’yı bilen taştan bahsedilmektedir. Taşın ruhunun ve canlı olduğunun bir ifadesidir. Eğer bu ve buna benzer ayetler baz alınırsa gerçekten her şeyin canlı olduğu kabul edilebilir. Ayetleri incelemeye devam edecek olursak mikro ölçekten makro ölçeğe kadar Tanrı-ses ilişkisinin nasıl olduğuna bakmak gerekmektedir. Bu yüzden öncelik olarak maddenin en temeline inmeliyiz.

Yorum bırakın

Ben Berkan Kutlu

Her yaratılmış olanda içkin olan ses ve müziği açığa çıkarma amacındaki bloğumda, kutsal metinler önderliğinde tarih boyunca felsefeyle yaşamış düşünürlerin müzik ile olan görüşlerine yer vererek, ses ve müziğin önemini anlamak ve anlatmak en önemli amacımdır. Evrenin var oluşundan yok oluşuna kadar sesin ne derece önemli bir yere sahip olduğuna gelin hep birlikte bakalım. (Konuları anlayabilmeniz için lütfen numara sırasına göre okuyunuz)

Let’s connect

WordPress.com’da Blog Oluşturun.